..

21 Temmuz 2014 Pazartesi

HAŞHAŞLI DÜĞÜM ÇÖREK

   Ramazanın son günlerine yaklaştığımız şu günlerde, buruk bir hüzün var üzerimizde. 
Bu hüzünün sebebi hem ramazanın bitiyor olması, bir diğer sebebi ise, dünya müslümanlarının içinde bulunduğu bu zor günler.
Dualarımıza onları da katalım olur mu? Sadece dua etmekle kalmayıp aynı zamanda İsrail mallarını da boykot edelim lütfen. Bir kurşunun parası da bizden çıkmış olmasın.
Çöreğe gelince, teyze kızım Nilgün Ablam da yediğim bu çörek daha önce yediklerimden çok farklı çok başarılıydı. Yumuşacık oluyor ve birkaç gün bayatlamadan yine aynı yumuşaklıkta tüketebiliyorsunuz.
Kesinlikle tavsiye ederim, lezzeti garanti bir kere deneyin zaten ikincisini  hane halkınız isteyecektir yeniden. Kalın Sağlıcakla...


Malzemeler:

Hamuru İçin:
  • 1 paket instant maya
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 5,5 su bardağı un
  • 2,5 su bardağı ılık su
Hamuru tekrar yoğurmak için :
  • 3 kaşık sıvıyağ

Haşhaşı hazırlamak için:
  • 125 gram kadar ezilmiş haşhaş
  • 3-4 yemek kaşığı kadar sıvıyağ
  • 1 tatlı kaşığı kadar tuz
Üzeri için : 1 yumurtanın sarısı

Yapılışı:
  1. Un, tuz ve mayayı bir kasede karıştırıp, üzerine azar azar ılık su ilave ediyoruz. Bir taraftan da yoğurup, çok da katı olmayan bir hamur elde ediyoruz.
  2. Bu hamurun üzerini örtüp, mayalanmasını bekliyoruz. Diğer taraftan, haşhaşı bir kasede sıvıyağ ile ezip üzerine tuz da ekliyoruz. Su ilavesi yapmıyoruz.
  3. Hamurumuz gelince, 3 kaşık sıvıyağı azar azar elimize alıp, hamuru bu yağla tekrar yoğuruyoruz.
  4. İkinci kez hamuru mayalanması için üzerini örtüyoruz. 
  5. Hamur tekrar mayalanıp kabarınca, 3 parçaya ayırıyoruz. Her bir parçayı yuvarlayıp, elimizle açıyoruz. (Oklava yada merdane kulllanmıyoruz.) Elimizle açarken, hazırladığımız haşhaşlı harcı kullanıyoruz. Harçtan her yerine sürüp resimdeki gibi ikiye katlıyoruz. Sonra bu ikiye katladığımız (D şeklini alıyor) hamuru enine kesiyoruz.
  6. Her bir kestiğimiz şeritin bir ucunu içeriye diğer ucunu dışarıya doğru büküp iki ucunu bir araya getirip düğüm atıyoruz.
  7. Önceden yağlanmış tepsiye (ben kelepçeli kalıp kullandım) diziyoruz. Aralıklar ile dizmekte yarar var çünkü epeyce kabaracaklar.
  8. Bu işlem diğer iki parça hamur için de yapılınca, üçüncü kez mayalanmaya bırakıyoruz. (Bu kez tepside). Hamurun mayası tekrar gelince üzerine yumurta sarısı sürüp 180 dereceli fırında üzeri kızarıncaya kadar pişiriyoruz. Afiyet olsun...

13 Temmuz 2014 Pazar

KÖFTELİ BEZELYE YEMEĞİ

 
  Köfteli bezelye yemeği, bu sene ramazanın ilk iftarı için hazırlanmıştı. Bir gün öncesinden kalan bezelyeleri değerlendirmek üzere, küçük ama mütevazi iftarımıza eşlik edecekti.
  Eşlik etti etmesine üstelik, beklenmedik gelen misafirlerimizin iftarına da eşlik etti. İftara, 1 saat falan yoktu sanırım, ben bütün gün ilk orucun rehavetiyle, öylesine birşeyler yapmıştım. Biraz tembel biraz üşengeç geçirdiğim günümü ramazana yakışır değildi. Eşimin telefonu çaldı, arayan yıllar öncesinden tanıdığım ortak arkadaşlarımız Gonca ve Murat, Ereğli dönüşü, bize uğramadan geçmemek istemişler, sağ olsunlar.
Gonca ve Murat, bizim yüksekokuldan tanıdığımız samimi arkadaşlarımız. Onlar da bizim gibi okulda tanışıp evlendiler. Her neyse, tabi çok mutlu oldum ama bir o kadar da telaşlandım doğrusu. Yani ne bileyim hiç hazırlığım yoktu. Murat "_Ne yemek var iftarda, tamam mercimek çorbası ve bezelye biz de de börek var, başka birşey hazırlama size iftara geliyoruz." deyince önce şaka zannettim. Sonra anladım ki sahi imiş.
Gerçi Murat'ın börek dediği de Konya'nın etli ekmeğiymiş, onu da getirdiklerinde gördük :) Bunca yılın Ereğlili damadı Etlli ekmeği öğrenememiş mi Murat , derim ben tabi şimdi :)
Her neyse işte böyle geçen çok mutlu ve bir o kadar da mütevazi ilk iftarımızın yemeği köfteli bezelye. Bende bezelye denince ilk çağrışım yapacak bu mutlu anlar olacak. İyiki geldiniz, sizleri görmek güzeldi, yeniden...

Malzemeler:

  • 1 kavanoz konserve bezelye (yada bir kase haşlanmış bezelye)
  • 100-150 gram kadar yağsız kıyma
  • 1 tatlı kaşığı un
  • 1 küçük soğan
  • 1/2 kaşık salça
  • 1/2 havuç yada bir küçük havuç
  • 1 kaşık kavrulmuş un 
  • 1 çay kaşığı sebze çeşni
  • isteğe göre 1 diş sarımsak
  • karabiber,tuz

Yapılışı:
  1. Köfteleri hazırlamakla işe başlıyoruz. Köftelik kıymaya, un, tuz, karabiber ekleyip misket büyüklüğünde köfteler yapıyoruz.
  2. Bir tencereye çok az sıvıyağ katıp, küp küp doğradığımız kuru soğanı,(isterseniz sarımsağı da) şeffaflaşana kadar , bir de ince ve küçük doğradığımız havucu ekleyip kavuruyoruz. Havuçlar biraz yumuşayınca salça ekliyoruz. Sonra köfteleri katıp (sertse bezelyeleri de katıyoruz.)
  3. Hepsini bir iki karıştırıp, suyunu ekliyoruz. Üzerini geçene kadar  su ekleyip, kısık ateşe alıyoruz. Ben kavrulmuş un kullandıım için, bu sırada bir kaşık kavrulmuş unu, biraz yemeğin suyu ile özeleyip yemeğe ilave ediyorum. Bu un hem kıvam veriyor hem de ayrı bir rayiha. Siz eğer kavrulmuş un kullanmayacaksanız, yağını koyduğunuz esnada unu yağla birlikte de kavurarak yapabilirsiniz.Sebze çeşni ve tuzunu katıp, pişiriyoruz. Afiyet Olsun.
Not: Kavrulmuş un pek çok yemeğime hatta çorbalarıma kullanıyorum. Bir teflon tavada yada tencerede, unu katıp rengi hafif sarı olana kadar, kokusu gelene kadar kavuruyoruz. Soğuyunca, bir kavanoza alıp istediğimiz yerde kullanıyoruz. Bu şekilde arabaşı çorbası yapımı da daha pratik oluyor. 

12 Temmuz 2014 Cumartesi

Galetalı Patates Köftesi



     Patates köftesi çoook eskilerden kalma tariflerdendir. Herkes kendince yorumlar, hatta ben bazen çiğden yaparım bazen de böyle haşlanmışından.Birçoğumuzun belleğinin bir köşesinde patates köftesi vardır, annelerimizin yaptığı.
   Nerden aklıma esti derseniz, evde fazladan haşlanmış patateslerim olunca aklıma geldi. Bu geçmişten gelen lezzet hem çok tanıdık hem de pratik. Kalın Sağlıcakla...

Malzemeler:

  • 5-6 adet haşlanmış patates
  • 1 büyük kuru soğan
  • 2 iri diş sarımsak
  • 1 yumurta
  • 2 kaşık galeta unu (içi için)
  • 1/2 çay bardağı galeta unu (dışı için)
  • bir tutam maydanoz
  • karabiber,nane,tuz

Yapılışı:
  1. Haşlanmış patatesler rendelenir. Üzerine kuru soğan rendelenir, ince kıyılmış maydanoz, baharatlar,tuz ve 2 kaşık galeta eklenir.
  2. Üzerine bir adet yumurta kırılıp,yoğurulur.
  3. Yassı olacak şekilde köfteler yapılır ve galetaya bulanır. Kızdırılmış yağda önlü arkalı pişirilir. Afiyet Olsun...


11 Temmuz 2014 Cuma

Zeytinyağlı Ispanak Kökü Yemeği



        Babaanne yemeklerimdendin ıspanak kökü yemeği.
Bence zeytinyağlıların içinde yeri çok özeldir. Kızlarım bile çok sevdiler severek tükkettiler. Belki bu kadar kıymetli oluşu, bu kadar az oluşundandır. Nitekim, iki demek ıspanaktan sadece bir küçük tabak çıkıyor. Siz ıspanak köklerini kesip, buzlukta biriktirerek de yapabilirsiniz, öyle denemişliğim de vardır. Tabi o zaman tadındaki değişikliği de kabul etmelisiniz.
       Zeytinyağlıları pişirirken kesinlikle, kısık ateşte ve su eklemeden kendi suyunda pişirin. Suyun içinde yüzen bir yemeğe zeytinyağlı denmez. Ayrıca bilinenin aksine, çok soğuk tüketmeyin, yemeğin ılık olması makbuldür. Son olarak şeker katılır zeytinyağlıya diyerek bolca şeker ilavesi yapmayın, şekerden ziyade ekşilik zeytinyağlıya asıl tadını verecektir.

Malzemeler:

  • 2 demet ıspanağın kökü (bir küçük kase kadar)
  • 1 büyük soğan
  • isteğe göre 1 irice diş sarımsak
  • 2 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 küçük domatesin rendesi
  • 1,5 yemek kaşığı limon suyu
  • 1 çay kaşığı toz şeker
Yapılışı:
  1. Ispanak köklerini, saplarını yakın olacak şekilde kesip, uç kısmını bütün kalacak şekilde temizliyoruz. Sonra çeşmenin altında yıkayıp bir de su dolu bir kapta toprakları çıksın diye bekletiyoruz.
  2. Soğanları küp küp doğrayıp iki kaşık zeytinyağında hafifçe kavuruyoruz. Sarımsağı da doğrayıp ekliyoruz.Ispanak köklerini ekleyip, tuzunu şekeri katıyoruz. Ağzı kapalı olarak kısık ateşte bırakıyoruz.
  3. Üzerine isteğe göre bir küçük domatesin rendesini ekleyip, biraz limon suyu ekliyoruz. Arada bir hafifçe karıştırıyoruz. (Eğer suyu hiç kalmamışsa çok az su ekliyoruz.) 
  4. Ispanak kökü zaten çabuk pişecektir. Pişip pişmediğine bakıp ılık olarak tüketiyoruz. Afiyet Olsun...

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Gazoz Tatlısı


   Haziranın başlarında, akraba günüm vardı. Arkadaşım Halime sağ olsun, bana yardıma geldi bir gün öncesinden. Birlikte yaptığımız bu tatlıyı ikimizde ilk kez denedik, ve  memnun kaldık. Hatta ben bu seneki bayram tatlımı, gazoz tatlısından yana kullanmaya karar verdim.  Hem yapımı çok pratik, hem de lezzeti garanti. Deneyin pişman olmazsınız.

   Bu ölçülerle, iki tepsilik tatlı çıkıyor. Eğer siz daha az yapmak istiyorsanız, miktarları yarıya indirip deneyebilirsiniz. Yada pişirip, bir kenara kaldırabilirsiniz. İstediğiniz zaman da biraz fırında ısıtıp şerbetlersiniz. Afiyet Olsun...






































Malzemeler:


  • 1 su bardağı sade gazoz
  • 1 paket yaşmayanın yarısı
  • 2 yumurta
  • bir çimdik tuz
  • aldığı kadar un
  • arası için:
  •  1 su bardağı irice çekilmiş ceviz
  • 1/2 su bardağı sıvıyağ
  • şerbeti için:    5 su bardağı şeker
  •                      5 su bardağı su
Yapılışı:
  1. Gazoz, maya, yumurta,  bir çimdik de tuz katıp karıştırıyoruz. Azar azar un ilave ederek kulak memesi yumuşaklığında hamur elde ediyoruz.
  2. Bu hamurun üzerini temiz bir bezle örterek 10 -15 dakika dinlendiriyoruz.
  3. Şerbeti ocağa koyup, kaynatıyoruz, kaynayınca ve şerbet kıvamını alınca, birkaç damla limon sıkıp bir iki fokurdatıyoruz.
  4. Hamuru 3 bezeye ayırıyoruz. Her bir bezeyi açabildiğimiz kadar açıyoruz. (çok ince açarsak ince ve sık rulo olur, biraz daha kalın açarsak daha pufidik olur,benimki gibi). 
  5. Açtığımız hamurun üzerine birkaç kaşık sıvıyağ katıp heryerine yayıyoruz. Cevizin 3'te birini alıp her yerine serpiyoruz. Hamuru ortasından kesip, iki tarafa rulo yapıyoruz. Yani bir parça bezeden iki tane rulo oluyor. Bu ruloyu bir parmak genişliğinde kesip, yağlanmış tepsiye diziyoruz. 10 dakika tepside dinlendirip pişirmeye alıyoruz. (daha fazla bekletirsek hamur iyice mayalanır şekilsiz olur.)
  6. Önceden ısıtılmış 170 dereceli  fırında kızarıncaya kadar pişiriyoruz. Diğer bezeler için de aynı işlemi yapıyoruz.  Fırından çıkan tatlıların şöyle alevi geçince ılınmış şerbeti döküyoruz. Afiyet Olsun.
Not: Bu ölçülerden dolu dolu iki tepsi tatlı çıkıyor. Siz ölçüleri yarıya indirip deneyebilirsiniz. 




5 Temmuz 2014 Cumartesi

Köyümüzden Görüntüler ve Mihalgazi'nin Salatalık Seraları

     Köyümüze gittiğimizde kirazlar toplanıyordu. Köyümüz yaklaşık 2000 nüfuslu bir yer olmasına karşın kiraz zamanı sokaklarda in cin top oynar. Herkes kirazları zamanında toplayabilmenin telaşıyla yoğun ve meşakkatli bir döneme girer. Takriben 1 ay süren bu sürede, herkes yorgundur. İşte biz de böyle bir zamanda gidip geldik, çünkü malum gelen, ramazan ayıydı. Benim de buralarda yapacağım hazırlıklarım vardı.
    Yukarıdaki resimde annemle birlikte görünüyoruz. Onlar saat 18'de kirazdan gelince, kapının önündeki avluda oturuyoruz. Ben de Dursun Eren'e biraz hava aldırmış oluyorum. Diğer saatler epeyce sıcak oluyor çünkü.
    Annem harika bir kadındır. Bulduğu her yere sebze dikmeye bayılır. Avlusundaki o küçücük köşeye bile fasulyeler dikmiş.
   Kazlar ise bizim en sevdiğimiz görüntüleri sergilediler. Her ne kadar resimlerini çekebilmek için koşuşturmamız gerekirse de birlikte sürü halinde yürüyüşleri tam bir geçit töreni edasıyla oluyor. Bir de yerli yersiz kaz sesleri ile uykuların bölünmesi var tabi...
   Kızımın elindeki tavuk ise evcilleştirilmiş, amcamların tavuğu. Böyle elden ele gezmeye alışmış, her ne kadar alışılmış birşey olmasa da. Kızıma dokunmamasını söylemem pek de fayda vermiyordu açıkçası, bir de bu tavuk benim küçük oğluşumun yiyeceği yumurtayı bize temin etti. Her güne bir yumurta, hiç aksatmadı maşallah. Bu konuda da ayrıca bir maharetlidir kendileri :)
   Resimdekiler ise babaannem ve dedem. Onların da birer kare resimleri buralarda yerini alsın istedim. Ufaklığı zaten tanıyorsunuz, benim küçük aşkım.
 
   Yukarıdaki resimdeki yer, Dursun Fakıh'ın türbesi. Bu kıymetli şahsiyet, benim köyümün girişindeki koni şeklindeki tepede yatar. Osmanlı Devleti'nde ilk hutbeyi okuyan kişidir. Aynı zamanda Osman Bey'in bacanağıdır. Resimde köyümün Dursun Fakıh tepesinden görüntüsü var. Bir diğer karedeki kişi ise benim kıymetlim, bitanecik babamdır. Var ol babacığım.
   
   Bu güller türbenin avlusundan. Çok bakımlı ve temiz tutuyorlar orayı. Bizim Hıdırıllez bayramımız ve Söğüt Ertuğrulgaziyi Anma Yörük Şenlikleri'nden sonraki pişen pilav da burada pişer. Hatta Kadir gecesinde vs önemli günlerde burada köylünün yardımları ve Dursun Fakıh'ı Yaşatma Derneği desteğiyle yine Kadir pilavımız pişer ve kadir gecesi bütün köye dağıtılır.  Dursun Fakıh derneği 'nin bir diğer kolu da Mehter Takımı'dır. Köyümüzün gençleri, orta yaşlıları hatta bazen yaşlı diyebileceğimiz yaştaki kişileri ile gönüllü olarak oluşturulmuş bir Mehter Takımımız mevcuttur. Bu böyle uzun yıllardan beri kişiden kişiye geçerek öğretilir ve yaşatılır. 
Ruhuna Fatiha lütfen .

   Yukarıdaki görüntüler ise Mihalgazi'den. Amcakızım Münevver'i ziyarete gittik. Onlar Mihalgazi de seralarda sebze yetiştiriyorlar. Mihalgazi küçük ama çok şirin bir yer. Hemen evlerinin 100 metre altından Sakarya Nehri geçiyor. Onlar da bu bereketli toprakların hakkını veriyorlar Allah için. En çok bu seralara bayıldım. Dallardan sarkan küçücük salatalıkları görmeliydiniz, insanın içi gidiyor.
   Resimdekiler, Münevver ve eşi Mehmet. Bu seranın emekçileri. Rabbim emeklerini zayi etmesin, bol ve bereketli kazançlar nasip etsin inşallah.

   Burada da patlıcanın çiçeği ve yeni büyüyen bebek patlıcanı görüyorsunuz. Diğer resimde ise gelinimiz Fadime ve bendeniz yer alıyoruz.


  Arkamızdaki nehir tahmin edeceğiniz gibi Sakarya nehri. Bu bereketli topraklarda bir de kaplıca var. Biz küçük kızlarken, Münevver ve beni babaannem bu kaplıcaya götürürdü. Orada bir hafta on gün kadar kalırdık. Yıllar sonra ilk kez yine gittim oraya. Hiç değişmemiş desem yeridir. Küçük ama bir o kadar da şifalı. 
   Bu güzel anılar için teşekkürler Münevver. Şimdiden özledik sizleri...

4 Temmuz 2014 Cuma

Ramazan Öncesi Görüntüler (Piknik, Karne, Yolculuğumuzdan Kareler)

Hayırlı Ramazanlar öncelikle herkese.
Biliyorum yine geç kaldım. Fakat bunları yayınlamadan geçemezdim.
Kızım bu sene ilkokulu bitirdi, ortaokullu oldu. Her ne kadar ortaokul değil 5. sınıf desek de bu sene 4 yıldır bizden emeğini esirgemeyen öğretmenimiz Özlem Hanım'dan ayrılıyoruz. Okulun son günlerinde, yaptığımız piknik son kez birlikteliklerimizden oldu. Hakkınızı helal edin tekrar, çocuğumda çok emeğiniz var.
Bu sene ingilizce dersi ile, hayatımıza giren, Nergis Hanım da çocuklarımıza emeği geçen öğretmenlerden. Kendisi sağ olsun piknikte de başka her türlü etkinliklerde de bizi yalnız bırakmadı. İngilizceyi sevdiren kişi oldu, Siz de hakkınızı helal edin, hocam.

Piknikler, etkinlikler derken geldi çattı karne günü. Çocuklardan tutun, velilere kadar herkes gözyaşlarını saklayamadı. Tek tesellimiz ise, 5lerle dolu karnemiz oldu.
İzgi'nin sınıf arkadaşı Ecren'in, bizim evin çok yakınında parkta, doğum gününü kutlaması, çocuklar için değişik ve hoş bir anı olarak kaldı. İyiki doğdun Ecren nice yaşlara....
Vee sonunda anneannemize gitmek için düştük yollara. Yolculuğumuz üç çocuklu, ve epeyce uzun oldu. Giderek büyüyen ailemizle bir yere gitmenin zorluğunu taa iliklerime kadar hissettim. Yine de iyiki varsızınız yavrularım.
Köyden görüntüler, ve dahası ile bir sonraki postta görüşelim olur mu ?
Hayırlı Ramazanlar....