Oldum olası kitap okumayı sevmişimdir. Hani "hobileriniz" yazan kısma, kitap okumak yazılır ya klasik olarak, işte bu gerçekten, benim için hobiden daha kuvvetli birşeydir. Bazen hayatın yoğunluğundan dolayı, ara verdiğim yada uzak kaldığım olur. Sonra, ilk fırsatta bulduğum kitapları derler toplar üst üste alırım. Okumaya bir başladım mı bitmeli o kitap en kısa zamanda. İçine girer adeta, satırlarında kaybolurum çoğu kez.
Bir de, hayran olduğum yazarlar vardır benim de herkes gibi. Şimdi bunları sıralayacak değilim ama, en çok hayranlık duyduğum Cemil Meriç ' ten çok kısa da olsa bahsedeceğim. Taa ortaokul yıllarında tanıştım Cemil Meriç kitaplarıyla... O'nun o ağır dili, her satırda bilmediğim kelimeye bakmak zorunluluğu taşıdığı halde, merakla okurdum. Hayrandım, her haline, gözlerinin kapanması bile, onu durduramayışına hayrandım. Bundan birkaç ay önce, Cemil Meriç 'in kızı Ümit Meriç ' den, babası hakkında söylediklerini işittim. Bir küçük ayrıntıyı, kafama taktım ne mi idi?
Cemil Meriç gözlerini kaybettiği zaman, o kadar üzülmüş ve bunalıma girmiş. Vefakar eşi onun yaşaması için, "_Sen yaşa ben herşeye razıyım." tarzı bir söz söylemiş onu desteklemek ve içinde bulunduğu ruh halinden kurtarmak için. O da, bir gün farklı bir şehre gittiğinde (sanırım) trende karşılaştığı bir başka kadına zaman içinde aşık olmuş. O kadının varlığını eşi, yıllarca bilmiş fakat artık söz ağızdan çıktığı için hiç sesini çıkarmamış. Eşi vefat edince de, sevgilisiyle evlenmek istemiş Cemil Meriç. Fakat sevgilisinin, "_Mirası reddet öyle evlenelim." önerisine asla evet dememiş. Reddedeceği miras eşinden ona kalacak olan mirasmış.
Bunu neden sizinle paylaştığımı anlayabilirsiniz kolayca. Benim, gözümde büyüttüğüm, "_Böyle bir insan kolay kolay dünyaya gelmez." dediğim, hatta düşünceleri tutarlı ve mükemmel bulduğum bu kişi de özel hayatında (maalesef) o kadar mükemmel değilmiş. Sonuçta insanmış işte...
Hiç kimsenin mükemmel olmadığını biliyoruz, velhasıl, niye mükemmelleştirmek hevesimiz hiç bitmiyor. Bazen benim de yaptığım gibi yazarları, yada ünlüleri, yada ne bileyim, flört döneminde eşimizi. Sonra evleniyoruz " Pat " olan oluyor. O ışık gidiyor, ortada sıradan bir insan kalıyor.
Aynı şekilde, kızlarımızı da, küçük prensesler, oğullarımızı yürekli cesur şövalyeler yapma hevesimiz niye hiç bitmiyor. Gerçek hayatta ne prenses olacaklar ne şövalye. Sonra gelsin, kalp sızıları, hayal kırıklıkları ve mutsuzluklar... "Anne olarak görevimizin, kayıtsız şartsız onları mutlu etmek olmamasını gerektirdiği" ni bir anlayabilsem belki ikinci adım olan uygulama kısmına geçiş mümkün olacaktı. İşte benim de zayıflığım bu. İnsanlığa dalalet :)
Köfteye gelince oldukça basit, bilindik, sıradan bir yemek. Aynı zamanda her sofraya yakışan (davet, akşam yemeği, dost sofrası) bir lezzet. Biliyorum, sizler de yapıyorsunuz ve hatta çok seviliyor bu yemek. Bir de benden olsun istedim tarifi. En azından lezzeti garanti...
Kalın Sağlıcakla...
Köfte için malzemeler:
- 500 gram dana kıyma
- 1 yumurta
- 3 yemek kaşığı galeta unu
- 1/2 tatlı kaşığı kimyon
- 1 orta boy kuru soğan
- 3 diş sarımsak
- 2 yemek kaşığı içyağı ( robotta yada rende yardımıyla ufalanmış)
- 1 tatlı kaşığı tuz (silme)
- karabiber
Yemeği için:
- 3 adet orta boy patates
- 1 yemek kaşığı dolusu domates salçası
- 3 su baradağı su
- biraz tuz ve çok az sıvıyağ
Yapılışı:
- İşe tabiiki köfteyi hazırlamakla başlıyoruz. Köftelik malzemelerin hepsini derince bir kasede birleştirip, soğan ve sarımsağı rendeliyoruz. (İsteğe göre maydanoz da eklenebilir) 15 dakika kadar yoğuruyoruz ve bu karışımın üzerini streç filmle kaplayıp, buzdolabına kaldırıyoruz. Buzdolabında 30 dakika kadar dinlenen köftelik harçtan, çok da küçük olmayan, yuvarlak köfteler yapıyoruz.
- Patatesleri soyup, köftelerin büyüklüğünde 1 cm kadar eninde yuvarlak dilimlere ayırıyoruz.
- Tepsiye, bir köfte bir patates olarak sıra sıra diziyoruz.(Ben küçük borcam kullandım)
- En üstüne salçayı biraz tuz ve 3 su bardağı su ile özeleyip, tepsinin üzerine döküyoruz. Üzerine çok az da sıvıyağ katıp, orta ısıdaki fırında pişirmeye bırakıyoruz. Afiyet Olsun...